Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 17 Temmuz 2017. Fetullahçı terör örgütünün 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden tam bir yıl geçti. O gece Fetullahçı terör örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmış teröristleri, Peygamber ocağı Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli üniformasını üstlerine geçirerek ve kirleterek milletimizin vergileriyle alınan tankları, topları, tüfekleri, uçakları, helikopterleri, mermileri aziz milletimize doğrulttular. Bir darbe teşebbüsünde bulundular. O gece yaşananlar yalnızca bir darbe teşebbüsü, darbe girişimi değildi. O gece yaşanan aynı zamanda bir işgal girişimiydi. O gece yaşanan aynı zamanda ülkemizi sömürgeleştirme teşebbüsüydü. O gece yaşanan devletimizi bölme, milletimizi parçalama girişimiydi. Bu Fetullahçı mankurtların maşa olarak kullanıldığı son Haçlı seferiydi aynı zamanda ancak o karanlık gece, bu toprakların seçimle iş başına gelen ilk cumhurbaşkanı, Başkomutanımız, 15 Temmuzun baş gazisi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ve riyasetiyle, Meclis Başkanımızın kararlı duruşu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapılarını açmasıyla, Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım’ın dirayetiyle ve aziz milletimizin feraseti ve cesaretiyle 16 Temmuz sabahında aydınlığa kavuşturulmuş oldu. O gece her mezhepten, her neşrepten, her siyasi görüşten, her dünya görüşünden, her yaşam tarzından, her bölgeden vatanseverin yüreği bir attı, beraber attı. Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Roman’ıyla, Alevi’siyle Sünni’siyle, doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisiyle birlik ve beraberlik içerisinde o geceyi, o gece yaşanan darbe teşebbüsünü püskürttük. O gece âdeta 1071’de yaşanan Malazgirt’ti, o gece âdeta 29 Mayıs 1453’tü, o gece yaşanan Çanakkale Zaferi’ydi, Kutülamare’ydi, Kurtuluş Savaşı’ydı. O gece aziz milletimizin her bir ferdi Ulubatlı Hasan oldu, Seyit Onbaşı oldu, Nene Hatun oldu, Kara Fatma oldu ve Fetullahçı terör örgütünün bu toprakları kirletme girişimine engel oldular. Gerekli cevabı aldılar. Hainler, işgalciler, darbeciler, bölücüler, sömürgeciler, Haçlılar, bir kez daha, bin yıldır olduğu gibi güçlü bir şekilde cevaplarını aldılar.
Ben, bu vesileyle, başta 15 Temmuz direnişinde hayatını kaybeden 250 şehidimize, vatan savunmasında ebediyete irtihal eden bütün şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum; makamları, dereceleri ali olsun. Bütün gazilerimize hayırlı, sağlıklı uzun ömürler diliyorum; tedavisi devam edenlere acil şifalar diliyorum. Gazilerimizden ebedî âleme göçmüş olanlara da Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.
Evet, 15 Temmuz 2016’da nasıl şanlı bir direniş sergilediysek seneidevriyesinde, 15 Temmuz 2017’de de birlik ve beraberlik içerisinde tüm yurtta, 81 ilde, 950 ilçede ve yurt dışında birçok noktada etkinlikler gerçekleştirdik. Şehitlerimizi, gazilerimizi andık; millî birlik ve beraberliğimizi daha da pekiştirdik. Bir haftaya yayılan ve 15 Temmuz gecesi doruk noktaya ulaşan etkinliklere katılımlarıyla anlam kazandıran aziz milletimizin her bir ferdine millî iradenin tecelligâhı olan bu çatı altından bir kez daha minnetlerimizi ve şükranlarımızı ifade etmek istiyorum.
Ve PKK tarafından aracı tarandıktan sonra kaçırılan ve şehit edilen öğretmen Necmettin Yılmaz’a da Allah’tan rahmet diliyorum. Bütün terör örgütlerinin terörünü ve o aziz, gencecik öğretmenimizi şehit eden PKK terörünü bir kez daha lanetliyorum. Ailesine, maarif camiamıza ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık tezkeresi Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı’yla ülke genelinde ilan edilen ve 18/4/2017 tarihli ve 1139 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin Türkiye Büyük Millet Meclisine arzını ihtiva etmektedir.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum ki olağanüstü hâl ne bugüne kadar sadece Türkiye Cumhuriyeti devletinde uygulanmıştır ne de bundan sonra da yalnızca Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından başvurulacak bir yol ve yöntemdir. Olağanüstü hâl ülkemizde ilk defa 1987 yılında uygulanmış ve çeşitli defalar tekrar edilerek uzatılmıştır. İktidarımızla birlikte olağanüstü hâl uygulamasına bu topraklarda son verilmiştir. Yine, 2004 yılında, özellikle Anayasa’nın 15’inci maddesinde olağanüstü hâlde uygulanabilecek tedbirlerle ilgili olarak kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasına dönük birtakım iyileştirmeler yine AK PARTİ iktidarları döneminde gerçekleştirilmiştir.
Bu millet, bu devlet geçmişte çok ağır bedeller ödeyerek bugüne gelmiştir. Milletimiz 1923’te kurduğu cumhuriyetini her türlü bedeli ödeyerek, her türlü şer güçten kurtararak bugüne kadar taşımış ve Türkiye Cumhuriyeti devletini 21’inci yüzyılın en güçlü, en büyük, en iddia sahibi devletlerinden birisi hâline getirmiştir ama maalesef milletin iradesi ve egemenliği zaman zaman müdahalelerle, zaman zaman darbe teşebbüsleriyle, işgal girişimleriyle, vesayet teşebbüsleriyle hep engellenmeye çalışılmıştır; millet iradesi inkıtaya uğratılmış, demokrasi rafa kaldırılmış ve sıklıkla da rafa kaldırılma teşebbüsleri yaşanmıştır.
Bu topraklarda 27 Mayıs darbesini, 12 Mart muhtırasını, 12 Eylül darbesini yaşadık, 28 Şubatta postmodern bir darbe yaşadık. Yine iktidarlarımız döneminde değişik desise ve entrikalarla darbe teşebbüsleriyle karşılaştık. 27 Nisanda ilk kez bu topraklarda e-muhtıraya sivil irade tarafından cevap verildiğini gördük. 17-25 Aralıkta, özellikle Emniyet ve yargı içerisine çöreklenmiş Fetullahçı terör örgütü mensupları tarafından, seçilmiş Hükûmete karşı bir darbe teşebbüsünde bulunulduğunu gördük. Ama bu milletimiz her zaman iradesine sahip çıkmıştır, egemenliği üzerinde oluşturulmaya çalışılan ipoteklere, ayağına bağlanmaya çalışılan prangalara asla fırsat vermemiştir. 1960’tan, 1971’den, 1980’den, 28 Şubatlardan, 27 Nisanlardan, 17-25 Aralıklardan gerekli dersleri alarak, o acı hadiselerin hatıralarını zihinlerinde ve yüreğinde yaşatarak 15 Temmuz gecesinde bir kahramanlık destanına imza atmıştır.
15 Temmuzda belki bu toprakların, bu coğrafyanın, bu tarihin o güne kadar gördüğü en kanlı, en vahşi, en kalleş, en hain darbe teşebbüsünün ve işgal girişiminin yaşandığını hep birlikte üzülerek gördük ve şahit olduk. Ankara’mız, başkentimiz de o kanlı gecenin en kanlı sahnelerinin yaşandığı şehrimiz olmuştur çünkü darbeciler şunu çok iyi biliyorlardı ki: Ankara düşerse Türkiye düşer. Ancak başta Ankaralılar olmak üzere seksen bir vilayetimizdeki bütün vatansever halkımız sokaklara, meydanlara, alanlara çıkarak darbecilere gerekli cevabı vermişlerdir. İşte o günden sonra devlet yönetiminin olağan şartlarda idaresinin devam ettirilmesi mümkün olmayacağı için, bu mücadelede olağan yöntemler yeterli olmayacağı için; daha hızlı, daha etkin, daha faydalı sonuçlar elde edebilmek için olağanüstü hâl uygulamasının tatbikinin zaruret olduğu milletimiz tarafından kabul edilmiş, dillendirilmiş ve ilan edilen olağanüstü hâl bir hüsnükabul görmüştür.
Zaten olağanüstü hâl Anayasa’nın 120 ve 121’inci maddelerinde ifade bulan anayasal ve meşru bir yönetim tarzıdır, bir haktır, bir görevdir ve aynı zamanda iktidarlar için bir vazifedir, ödevdir. Bu ülkenin, bu milletin yaşadığı onca sıkıntılara bakıldığında “Olağanüstü hâl şimdi ilan edilmeyecek, şimdi uygulanmayacak, Anayasa’nın 120 ve 121’inci maddelerine şimdi işlerlik kazandırılmayacak da bu ne zaman yapılacak?” diye akıllara çok haklı ve doğru bir soru gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, olağanüstü hâlle ilgili ortaya konulan gerekçelere baktığımızda, özellikle, ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada çok farklı kaos, kriz ve iç savaşlarla mücadele edildiğini ve bölgenin yeniden şekillendirilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Bölgede âdeta bir istikrar adası olarak yükselen Türkiye’nin etrafında çok büyük acıların, ızdırapların, elemlerin yaşandığını görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan 80 milyon olarak sorumluluğumuz yalnızca kendi sınırlarımızla mahdut değildir. Bütün mazlumların, bütün mağdurların, bütün mustazafların, bütün muhacirlerin gözünü Türkiye’ye diktiğini ve buradan yükselecek güçlü, yüksek bir ışığa umutlarını, ümitlerini bağladıklarını görmekteyiz. İşte ülkemizin etrafında yaşanan bütün bu hadiseler, bütün terör olayları, bütün uluslararası gelişmeler olağanüstü hâlin sürekliliği konusunda bizleri icbar etmektedir. Onun ötesinde, ülkemizin içerisinde yuvalanmış terör örgütleriyle mücadelenin de bu şekilde, buna eklemlenerek topyekûn yok edilmesine katkı sağlayacak olağanüstü hâl rejiminin tatbiki ayrı bir zaruret doğurmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesi bu kadar farklı ve çeşitli terör örgütüyle mücadele durumunda bulunmamaktadır. Bir taraftan PKK, bir taraftan DAİŞ, bir taraftan Fetullahçı terör örgütü, bir taraftan DHKP-C ülkemizi adete bir akrep gibi sarmış bulunmaktadır. Bütün bu terör örgütleri, terör ahtapotunun farklı farklı kollarını ihtiva etmekte, farklı farklı kolları anlamına gelmektedir. Terör bir ahtapot olarak Türkiye’mizi sıkma, boyunduruk altına alma ve yutma gayreti içerisindedir. Hepsinin amacı ve yönetildiği odak noktası tektir. Bütün bu terör örgütleriyle hangi mezhepsel saikle olursa olsun, hangi etnik saikle, hangi bölücü saikle hareket ederse etsin, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak ilkesel, doğru ve dik bir duruş sergiledik, bundan sonra da sergilemeye devam edeceğiz. Bu duruşumuz doğrultusunda mücadelemizi de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sürdüreceğiz. Mevcut tehlikenin tamamen bertaraf edilmesi anlamında bu badireden süratle, daha hızlı bir şekilde kurtulabilmek anlamında Anayasa’mızda var olan, Anayasa’mızdaki şartlarını farklı ve geçerli olarak gördüğümüz hem de toplumsal anlamda meşruiyeti tartışmasız olan olağanüstü hâlin yine somut gerekçelerle bir kez daha uzatılması ülkemizin terörle mücadelesi konusunda çok önemlidir diye düşünmekteyim.
Saygıdeğer milletvekilleri, PKK’yla mücadelede kararlı ve başarılı adımlar atmaktayız. Terör örgütleri köşeye sıkıştıkça can havliyle sivilleri vurmakta, siyasetçilere suikastlar düzenlemektedir ancak asla başarılı olamayacaklardır. Ben buradan Aydın Muştu’nun, Deryan Aktert’in, Ahmet Budak’ın, Orhan Mercan’ın ve son olarak PKK terör örgütü tarafından şehit edilen Van Özalp İlçe Başkan Yardımcımız Aydın Ahi’nin ruhlarını şad etmek istiyorum, emanetlerine sonuna kadar sahip çıkacağımızı ifade etmek istiyorum. Dün Tunceli’de şehit edilen öğretmenimizin acısını haykıran Tuncelili CHP İl Başkanının haykırışını çok haklı ve yerinde bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Siyaset kurumuna yönelik saldırılar karşısında da siyaset kurumunun bir bütün olarak mücadele etmesi gerektiğini ve dik bir duruş sergilemesi gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Terör örgütlerine hiçbir şey demeyen, mesafe koymayanların millet ve tarih önünde asla affedilmeyeceklerini burada sizlerle paylaşmak istiyorum. “FETÖ, DEAŞ, PKK terör örgütüdür.” diyemeyenler o örgütlerin destekçisidir, en az o terör örgütleri kadar sorumlusudur. Ama herkes bilsin ki sırtını terör örgütlerine dayayanlar milletimizden gerekli cevabı alacaklardır. OHAL uygulaması terörle, teröristle hızlı mücadele imkânı sağlamaktadır. Vatandaşımızın günlük hayatına sınırlayıcı etkisi ve haklarına yönelik sınırlayıcı bir etkisi asla olmamıştır, olmayacaktır. Geride bıraktığımız bir yıllık tecrübe de bizlere bunu göstermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, olağanüstü hâl, dünyanın neredeyse bütün demokratik ülkelerinde başvurulan, anayasalarında yer alan yönetim usullerinden birisidir ve hangi şartlarda uygulanacağı anayasalarda belirtilmiştir. Bizim anayasamızda da buna 120 ve 121’inci maddelerde yer verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geldiğimiz noktada, terörle ve teröristle mücadelenin devam ettirilmesi ve bunun kesintiye uğratılmaması için olağanüstü hâlin bir kez daha üç aylığına uzatılmasının ihtiyaç ve zaruret olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, yaklaşık bir haftadır 15 Temmuz münasebetiyle düzenlenen etkinlikler vesilesiyle şehitlerimizin aileleriyle, gazilerimizle bir araya gelmekteyiz. İlk önce Fetullahçı terör örgütü mensupları tarafından ifade edilen, özellikle yurt dışındaki uzantıları tarafından dillendirilen “kontrollü darbe” söyleminin bütün aziz halkımızı ve özellikle de şehit ailelerimizi, gazilerimizi yaraladığını ifade etmek isterim. Öyle inanıyorum ki şehitlerimizin ruhuna da bu “kontrollü darbe” iftirası acı vermektedir. Üstelik, bu “kontrollü darbe” ithamının Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında dillendirilmesi, ithamı büyük bir bühtandır, büyük bir iftiradır. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulmuş olan araştırma komisyonuna bu “kontrollü darbe” iftirasının dercedilmiş olması, aziz milletimize büyük bir hakarettir, şehitlerimizi ve gazilerimizi inkâr etmektir, 15 Temmuzun FETÖ’yle ilgisini, irtibatını örtmek, kesmek ve perdelemek amacından başka hiçbir amaç taşımamaktadır. Eğer teröristbaşı Fetullah Gülen 15 Temmuz özel oturumunda burada bir konuşma yapsaydı Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanının yaptığı konuşmanın hiç şüphesiz ki aynısını yapardı. Bu konuda aziz milletimizin duyduğu ızdırabı da ben burada bir kez daha dillendirmek istiyorum.
Fetullahçı terör örgütü 1960’larda ortaya çıkmış ve elli-altmış yıldır devlet içerisinde örgütlenmiş bir yapıdır. Sadece sağ iktidarlar döneminde değil, sol iktidarlar döneminde de güçlenmiş ve büyümüştür. Çeşitli dönemlerde iktidar ortağı olan Cumhuriyet Halk Partisi de FETÖ’yle mücadele konusunda hiçbir adım atmamıştır; kıldan tüyden mücadelelerini bir kenara koyarak bunu ifade etmek istiyorum. Az önce milletvekilimiz “Sakalımın her bir teliyle mücadele ediyorum.” dedi. Biz canımızla, kanımızla, halkımızla, milletimizle yürütüyoruz bu mücadeleyi, kıldan tüyden bir mücadeleden bahsetmiyoruz. Bunlarla, bu Fetullahçı terör örgütüyle mücadele etme iradesini ilk ve tek ortaya koyan iktidar AK PARTİ iktidarı olmuştur. Fetullahçı terör örgütüyle mücadele eden ilk Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Dün kimin kiminle olduğu konuşulabilir, tartışılabilir ancak asıl önemli olan bugün kimin kiminle olduğu, kimin kimin yanında durduğudur.
Kimin darbeci teröristler için “ana kuzuları” dediğini çok iyi biliyoruz. Kimin Fetullahçı Terör Örgütünün karargâhı pozisyonundaki yayın organlarına gidip ağladığını çok iyi biliyoruz. Kimin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde Fetullahçı Terör Örgütünün yöneticileriyle buluştuğunu çok iyi biliyoruz.
Bu vesileyle, terörle mücadeledeki kararlılığımızın, irademizin sürdürülmesi anlamında olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasının bir ihtiyaç ve zaruret olduğu düşüncesini sizlerle bir kez daha paylaşıyor, aziz milletimizi ve aziz milletimizin siz kıymetli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.