Önceliğimiz Hak ve Özgürlükler

Önceliğimiz Hak ve Özgürlükler

Türkiye, 21. asra insan hakları karnesi zayıf bir ülke olarak girdi. Fail-i meçhuller, sistematik işkence iddiaları, cezaevlerinde ve karakollarda karşılaşılan kötü muameleler, AİHM’ye yapılan başvuru sıralamasın­da ve insan hakları ihlallerinde Türkiye’nin ön sıralarda yer alması, yaşam hakkı ihlallerinin fazlalığı gibi sorunların yaşandığı, siyasi istikrarsızlık ve toplumsal çatışmanın hüküm sürdüğü bir ülkeydik.

İktidara gelişinin onikinci gününde “Olağanüstü Hal” uygulamasını kaldıran AK Parti hükümetiyle birlikte başlayan millî/sivil iradenin üstünlüğü, insan hakları konusunda Türkiye’nin hayal bile edemeyeceği mesafelerin aşılmasını sağladı. AB normları ve AİHM kararlarının gereğini yerine getirmek için yapılan reformlar sayesinde son 12 yılda demokrasi merdiveninde basamakları hızlıca tırmandık. Fail-i meçhuller kalktı, “işkenceye sıfır tolerans” gösterildi, yaşam hakkı ihlalleri giderildi, temel haklara ilişkin uluslararası antlaşmalar, iç hukuk sisteminde öncelikli hale getirildi. Bilgi edinme hakkı, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, MGK’nın sivilleştirilmesi, DGM’lerin kaldırılması, anadilde eğitim ve siyasi propaganda hakkı gibi reformlarla, AİHS’ye uygun olarak siyasal ve sosyal alandaki örgütlenme ve hak arama özgürlüğünün sınırları genişletildi. Çağdaş bir basın kanunu çıkarılarak, yayınevlerinin kapatılmasına ve baskı araçlarına el konulmasına neden olan uygu­lamalar kaldırıldı. İftiraların aksine, gazetecilik mesleğinden dolayı tutuklu bulunan hiçbir basın mensubumuz yoktur. Azınlıklara ait vakıf malları ilk kez iade edildi, ibadet özgürlüğü sağlandı. Bugün, cezaevlerindeki tutukluluk oranı Avrupa ülkelerindeki oranın altında olan bir ülkeyiz. AİHM’ye yapılan bireysel başvurularda ön sıralardayken, beşinci sıraya gerilemiş durumdayız.

AK Parti hükümetleri, temel hak ve özgürlükleri genişletmek adına yaptığı bu reformları, 27 Nisan e-muhtırası, 367 garabeti, AK Parti’yi kapatma davası, 7 Şubat MİT Krizi, Gezi Parkı provokasyonu ve 17-25 Aralık darbe girişimlerine rağmen gerçekleştirdi. Gezi Parkı eylemleri, 17-25 Aralık darbe girişimleri, Türkiye Cumhuriyeti bağımsız mahkemelerinin kararlarını tanımayan sosyal medya ve video paylaşım sitelerinin kapatılmasını gerekçe göstererek, ülkemize yapılan eleştiriler subjektif bakış açısından öteye gidememiş, insan hakları maskesinin altında siyasi ve ideolojik hedefler gözetilmiştir. Ortada sağlam, kararlı, cesur ve özgürlükçü bir iradenin var olduğunu inkâr etmenin, ancak ideolojik gözlüklerle mümkün olabildiği bir ilerleme yaşıyoruz.

Fatih Şahin

Türkiye’yi insan hakları konusunda eleştiren AB ülkelerinin öncelikle nefret suçları, İslamofobia ve ırkçılık sorunlarına kalıcı çözümler üretmesi gerekir. Demokrasi ve hukuk hepimiz için dinamik ve süreklilik içeren bir süreçtir. Muhalefet partilerinin tüm mazeretlerine rağmen hükümetimiz, temel hak ve özgürlükleri önceleyen sivil bir anayasa konusunda gösterdiği cesaret ve kararlılığı sürdürmektedir. Eski alışkanlıklarından kurtularak korkularıyla yüzleşen, problemlerini çözmeye ve tarihi kökleriyle barışmaya kararlı, her türlü dini, etnik ya da mezhepsel ayrımları bir çatışma nedeni değil zenginlik olarak görerek eşit vatandaşlık anlayışına geçen Yeni Türkiye, insan merkezli siyaset anlayışını sürdürmeye devam edecektir.

NOT: Bu yazı, Türk Parlamenterler Birliği’nin çıkarmış olduğu Parlamento Dergisi’nin Aralık-2014 sayısında yayınlanmıştır.