Milli İradeyi Yok Sayan Ruh

Milli İradeyi Yok Sayan Ruh

Bugün 27 Mayıs 2014.

Türk siyasi tarihine kara bir leke olarak geçen 27 Mayıs darbesinin 54’üncü sene-i devriyesi.

14 Mayıs 1950’de bu topraklarda bir “Beyaz Devrim” gerçekleşti.

İlk kez halkın seçtiği bir parti iktidar oldu.

Bunu içine sindiremeyen, seçimlerin doğal kaybedeni Cumhuriyet Halk Partisi ilk günden itibaren millet iradesine karşı mücadele başlattı.

Yalan, iftira, tuzak, komplo, dezenformasyon ve benzeri yöntemlerle halkı Demokrat Parti aleyhine kışkırtarak, sokakların tansiyonunu yükseltti.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı milletin meclisinde, “Artık sizi ben bile kurtaramam” tehditleri savurmakta, adeta darbeye göz kırpmaktaydı.

Hiç şüphesiz ki bunları yaparken yalnız değildi Cumhuriyet Halk Partisi.

CHP teşkilatı gibi çalışan üniversite yönetimleri ve gençlik örgütleri, basın ve asker içindeki cunta heveslileri de önemli aktörleriydi bu provakatif tezgâhın.

Ülkenin seçilmiş başbakanı için “Diktatör”, “Gestapo” manşetleri atıldı, Kıbrıs’a gönderilecek silahların bulunduğu depolar, “Menderes’in Silahlı Birlikleri” diye sunularak kamuoyu manipüle edildi.

Yüzlerce öğrencinin Et ve Balık Kurumu’nun makinelerinde öğütülerek hayvan yemine dönüştürüldüğü haberleri yapılıp kin ve nefret kampanyaları yürütüldü.

Ve korkulan oldu!

14 Mayıs 1950’de başlayan çok partili demokrasi tecrübemiz 27 Mayıs 1960’ta bir darbe ile inkitaa uğradı.

O gece tüm harbiye talebeleri silahlanıp DP’li avına çıktılar.

Ülkenin muhafazakâr, demokrat evlatları en ağır hakaretlere, eziyetlere uğradılar.

10 yıl boyunca ülkeyi yönetmiş insanlar, çocukları yaşındaki subaylar tarafından sıra dayağından geçirildiler.

Aileleri aylarca tecrit altında tutuldu.

Ve bu meş’um süreç ülkenin başbakanının ve iki bakanının darağacına gönderilmesiyle zirve noktasına ulaştı.

Yetinmediler, idam sehpasında kullandıkları ipin tahsilat makbuzunu idam ettikleri, ülkenin seçilmiş başbakanının ailesinin kapısına yapıştırdılar.

147’ler listesi hazırlayarak, DP’li oldukları gerekçesiyle akademik hayatımızın çok değerli şahsiyetlerini üniversiteden kovdular.

Bunlardan birisi olan rahmetli Ali Fuad Başgil’i Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu diye ölümle tehdit ederek, ülkeyi terk etmeye mecbur bıraktılar.

27 Mayıs darbesinin mazereti, kardeş kavgasını önlemek ve sözde DP diktatörlüğüne son vermekti.

Ancak darbe sonrasında yaşananlar, bu iddianın geçersizliğini ispatladı.

27 Mayıs’ın Korkunç Mesajı

Şunu biliyor muyuz?

27 Mayıs sürecinde Kürt kanaat önderleri, sırf DP’li oldukları için toplama kamplarına alınmış, zorunlu iskâna mecbur bırakılmış, bu uygulama bölgede telafisi zor hasarlara yol açmıştır.

27 Mayıs darbesinden sonraki gözaltı ve iskânlar, bölgedeki sorunların sebeplerinden birisidir.

Yassıada Mahkemeleri’nin zulmü, halen devam eden toplumsal ve siyasi bir travmanın kaynağıdır.

Bu topraklardan söküp atılması mümkün olmayan bu acı aynı zamanda geleceğin başbakanlarına, hükümetlerine açık bir mesaj ve gözdağıydı.

27 Mayıs’ın korkunç mesajı yıllarca hükümetlerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandı.

Darbeden sonra 61 Anayasası’yla birlikte tesis ettikleri vesayet rejimi ile siyaseti, hükümetleri, yasama, yürütme ve yargıyı kontrol altında tutmak istediler.

Bu anlamda 27 Mayıs, milli iradeyi yok sayan bir ruhtur.

Bu karanlık ruh, kurumlarıyla, yasalarıyla, tepeden inmeci yönetim anlayışıyla Türk milletine derin acılar yaşatmıştır.

12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleri de bu vesayet sisteminin bir devamıdır.

Hülasa 27 Mayıs bu topraklarda onulmaz yaralar açtı.

İç ve dış işbirlikçileriyle, Türk milletine onulmaz acılar yaşatan 27 Mayıs zulmünün aktörlerini Türkiye artık hatırlamıyor, hatırlamak istemiyor.

Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan isimleri ise hayırla hatırlanıyor, rahmetle yâd ediliyor.

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin tecessüm ettiği beyaz devrimin bugünkü mirasçıları olarak başta Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu olmak üzere tüm demokrasi kahramanlarını rahmetle ve şükranla anıyorum.