Gençlik kavramı, 19. asrın ortalarından itibaren giriyor literatüre. Sanayileşmenin getirdiği fabrikalaşmanın bir ürünü. Ulus-devletlerin yeni toplum inşa sürecinde aktif rol oynayan yeni bir güç. Aynı zamanda modern hayatın kendini kabul ettirmek için üstüne yatırım yaptığı yeni bir toplumsal konum da diyebiliriz. Zira, 19. asırda Osmanlı dahil, bütün devletlerde Batılılaşma, gençlerin özgürlük istekleri üzerinden ideoloji transferine dönüşür.
“10 yılda 15 milyon genç”
20. asırla birlikte gençlik kavramı, “yeniliği, ilerlemeyi ve gücü” temsil eder hale gelir. Nazizm ve Komünizm, yeni insan tiplemesi olarak gençlik üzerinden ideoloji inşa eder. Aynı şey, ülkemizde de gerçekleşir. Cumhuriyet, kurmak istediği yeni toplumun mühendisliğini gençlikle başlatır. “10 yılda 15 milyon genç” ifadesi bunun göstergesidir. CHP, düşman olarak gördüğü Komünizm ve İslamcılık hareketlerine karşı gençliği siyaset sahnesinde kullanır. Nitekim, 1923-50 arasındaki gençlik, CHP’nin parti politikaları doğrultusunda yetişmiştir.
Adnan Menderes’le başlayan Beyaz Devrim’e karşı 1950’li yıllarda CHP, yine gençliği kendi
politikaları doğrultusunda yönlendirir. 1960 darbesine ortam hazırlamak için yapılan “Ordu-Gençlik Elele” eylemleri bunun en bariz örneğidir.
Otoriter ve elitist bir üniversite gençliği
1960-80 arası dönemde Türk gençliği, Avrupa merkezli gençlik hareketlerinin etkisi altındadır. Üniversiteli gençlerin büyük çoğunluğu memur, bürokrat ve asker çocuklarıdır. Haliyle yönünü Batıya dönmüş, Batıdan gelen fikir akımlarını modern, özgürlükçü ve çağdaş olmanın gereği sayarak, ülkemizde uygulamak isteyen bir kuşak söz konusudur. Fakat burada bir tezat karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de yapılan araştırmalar, 1960’lı yılların üniversite gençliğinin özgürlükçü olmaktan çok, otoriter ve elitist özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. Memur, asker ve bürokrat çocuğu olan bu gençlerin tavrı, 1946 sonrası DP ile sınıf olarak belli bir düşüş yaşamalarından kaynaklanır. DP politikalarından memnun olmayan CHP tandanslı gençlik, halkın seçimlerini ve iradesini küçümsemektedir.
Apolitik kuşak mı zoraki konformizm mi?
1970’li yıllar, gençlerin siyasî figüran olarak sokaklara döküldüğü yıllardır. Resmi rakamlara göre, 1974-80 arasında ölen genç sayısı 3568’dir. 1980 darbesiyle cezaevlerini dolduran yine gençliktir.
1980 sonrası gençlik için, apolitik kuşak tanımlaması ne kadar doğrudur? Yazar, darbe rejimi, küreselleşme, ekonominin dışa açılması, yurtdışı ticaretinin ve yabancı dilin önem kazanması vb. nedenlerle, gençlerin siyasetten uzak kaldığını ifade ediyor. Gençliğin tavrını “zoraki konformizm” olarak vasıflandırmayı tercih ediyor. Küreselleşme ve neoliberal politikaların da etkili olduğunu vurguluyor. 80’lerde Yuppie, 90’larda Tiki gibi kavramlarla ifade edilen gençlik 21. asra; ideolojiyi terk etmiş, dış görünüşe her şeyden çok önem veren, marka giymeye meraklı, tüketim toplumunun pasif bir izleyicisi, hatta adeta kölesi olarak girer. Ortak hayal: Bir gün kendi işlerini kurmak, ev, araba sahibi olmak, konforlu bir hayat sürmektir.
21. asır gençliği
Bu arada 80 sonrası güçlenen İslamcı hareketle birlikte yeni bir kuşak daha doğar. Geçmişin aksine, yukarından aşağıya değil de, aşağıdan yukarıya doğru gelişen bir İslamcılık söz konusudur. Birey bilinci güçlü yeni bir dindar nesil gelmektedir. 21. asırda bu gençlik, siyasette, ekonomide, eğitimde, sosyal problemlerde belirleyici rol oynayacak bir model geliştirecektir.
Son dönemde bir kez daha okuma ihtiyacı hissettiğim alanındaki nadir çalışmalardan biri olan bu kitap konuya ilgi duyanlar için faydalı bir başvuru kaynağı.