Son zamanlarda okuduğum, insan ruhunu değişik boyutlarıyla inceleyen üç romanı sizinle paylaşmak istiyorum.
Kürk Mantolu Madonna
”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!… Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz? ”
İnsanlara dair ilk izlenimler, iki uçludur genelde. Birincisi önyargı olma ihtimali yüksektir. İkincisi, ne yapsak da o izlenimlerden kurtulamayız ve genelde hislerimiz bizi yanıltmaz.
İnsan, birbiriyle çelişen çok boyutlu bir varlık. Bir bütün. Bu bütünü gören, sade ve anlaşılır bir şekilde, abartmadan ortaya koyan bir eser; Kürk Mantolu Madonna.
1943 yılında yazılan romanda Sabahattin Ali, Raif Bey ve Maria Puder’in tertemiz, saf aşkını anlatırken bizi hayatın ayrıntılarına davet ediyor. En basit insanın bile iç dünyasının hayranlık uyandırıcı zenginliği karşısında, hayret etmemek ne mümkün?
Sıradan insanların zengin dünyasını aşk, yalnızlık, kader, ilk hisler ve hayal kırıklığı gibi kavramlar üzerinden anlatan yazar, dönemin atmosferini yansıttığı gibi, insanın evrensel dünyasına da ışık tutuyor.1940’ların Ankarasına dair tasvirler de var eserde. Eski Ankara’nın sokaklarında nostaljik bir gezinti yapabiliyorsunuz.
Yazıldığı tarihin üstünden 70 yıl sonra bugün, tekrar okuyucunun ilgisine mazhar olan Kürk Mantolu Madonna, insanı tanımanın güçlüğü ve iç dünyamızın zenginliklerini zevkli bir dille aktarıyor okuyucusuna.
Tek Kanatlı Bir Kuş
“Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım. Kayseri’de askerlik yaptığım kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerlerine düşeceğinden korkuyor, düşmesin diye taşı demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin derdim. Seneler senesi bu korkuyu yazmak istedim.”
Anadolu insanını iyi anlatan yazarlarımızdan biri Yaşar Kemal. 1960’lı yılların sonunda, yine bir Anadolu insanını anlattığı “Tek Kanatlı Bir Kuş” adlı eserinde, o dönemki Anadolu’nun ayrıntılı bir resmini çiziyor. Anadolu’nun kokusu, rengi, manzaraları, insanları tablo şeklinde önünüzden geçiyor Tek Kanatlı Bir Kuş’ta.
Mustafa Kutlu hikâyelerinden de aşina olduğumuz tren istasyonlarından birindeyiz. Posta müdürü Remzi Tavdemir ile Melek Hanım’ın tren yolculuğu başlıyor. Tayinlerinin çıktığı Yokuşlu kasabasına gitmek üzere trenden inen çift etrafta yol soracak kimseyi bulamıyor. Ve roman boyu sürecek bekleme eylemi işte bu istasyonda başlıyor.
Saatler süren bir bekleme. İstasyon şefi Sadrettin Bey geliyor. Haberler iyi değil. Yokuşlu kasabasında artık kimsenin yaşamadığı, başka bir kasabaya atanmak üzere Ankara’ya gitmeleri gerektiği anlatılıyor Remzi Bey’e. “Sen Yokuşlu’ya gitme. Gidemezsin, gidemeyeceksin.” “Yokuşlu yok artık. Kasaba dağıldı.”
Daha ilk sayfadan itibaren yazar anlatmak istediği korkuyu, bir hançer gibi saplıyor okurun kalbine. Kitap bitse de kan sızmaya devam ediyor. Tek Kanatlı Bir Kuş, insanların kanatlarının kırılmasının, onların uçamayacak hale getirilmesinin öyküsünü anlatıyor, bence.
Korkuyu yenmek kolay değil. Yürek gerekir. Yürekli insanlar korku duvarını aşabilirler. Uzun siyah arabasıyla, siyah takım elbisesi ve beyaz gömleği, pırıl pırıl rugan pabuçları olan adamın cesareti yoktur. Yani cesaret, maddî güçle ilgili değil, yürekle ilgilidir.
Kasabanın etrafını saran korku duvarını aşamayan kişilerin sayısı artar sayfalar ilerledikçe. Öyle ki, korku arttıkça efsaneleşir, dillere destan olur. Sonunda, korkunun sonucu olarak terk edilen, kuş uçmaz kervan geçmez kasabada insan yiyen kuşlar, ecinniler, herkesi yutan kuyular peyda olur.
Yazar; romanını korkunun, kişiyi tek kanatlı bir kuşa çevirdiği ana düşüncesi etrafında şekillendiriyor. Tek kanatlı kuşlar uçamayabilir. Fakat bazen kanatları sağlam kuşlar da uçamaz. Çünkü onlara uçamayacakları öğretilmiştir adeta. Uçmayı denemekten dahi korkarlar. Zaman geçtikçe uçma kabiliyetlerini de yitirirler.
Aslında yazar, ülkemizdeki o dönemin en büyük problemlerinden birini gerçekçi bir şekilde anlatır eserinde. Tıpkı kuşlar gibi ülkemizin sağlam kanatlı gençleri de uçamayacağına inandırılmıştır. Nesillerin cesaretini kıracak korkularla yaşamaya alıştırılmış ülkemizin, korkularını aşıp sorunlarıyla yüzleşmeye ve çözümler üretmeye başladığı bir dönemde, okumaya değer bir roman; Tek Kanatlı Kuş. Ne de olsa, “Savaşan kaybedebilir. Savaşmayan, çoktan kaybetmiştir.”
Ruhi Mücerret
İnsan olmanın birçok boyutu var. Bazı yazarlar insanı anlatırken, trajedi ile komediyi bir arada sunmayı severler. Murat Menteş bunlardan biri. Ruhi Mücerret’i okurken, ölümle kahkahayı, mutlulukla üzüntüyü bir arada yaşıyorsunuz. Kahkaha atmanızla kederlenmeniz birbirinin içine giriveriyor. Kapitalizme karşı bir eleştiri metninin içine girmişken, bir aşk trajedisine de şahit oluyorsunuz.
100 yaşında bir kahraman Ruhi Mücerret. İstiklal Harbi gazisi. Törenden törene bir koşturmacadır gidiyor. Şehirlerin düşman işgalinden kurtulmalarını kutladıkları günlerin vazgeçilmez gazisi. İlden ile gezen yaşlı kahramanımızın başına gelmedik iş kalmıyor.
Coca Cola treni Haydarpaşa’dan uçup Pepsi trenine toslarken, Rusya ve Amerika’dan fırlatılan toplu iğneler Atlas Okyanusu’nun ortasında çarpışıyor. Ruhi Mücerret, yakın arkadaşı Zülfikar Zarifoğlu’nun ölümüyle bambaşka bir hayat başlıyor. Çünkü arkadaşının ona vasiyeti; birini öldürmesidir. Üzerine bir de gerçekleşmesi zor bir aşk hikayesi eklenince, işler iyice çığırından çıkıyor.
Romanın ilginç yönleri var. Kahramanların tekrarları, müziğe, edebiyata, şiire düşkünlükleri ve bir tekerlemeyi andıran, söz ritimleriyle kurulmuş isimleri vb. Bunun yanı sıra, bölüm adları, ara bölümler, araya serpiştirilmiş aforizmalar ve her bölümün başına eklenmiş epigraflar, okuyacağımız konuya bizi hazırlıyor ve bu anlamda bir ipucu veriyor.
Okuma serüvenine yeni başlayan gençler için tavsiye edilebilecek bir roman; Ruhi Mücerret.