TBMM Başkanlık Divanı Üyesi ve Ankara Milletvekili Fatih Şahin’in 2012 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı Üzerinde TBMM Başkanlığı bütçesi hakkında yapmış olduğu konuşma.
Sayın Başkan, Yüce Meclisin Değerli Üyeleri,
TBMM 2012 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı Üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize saygı ve hürmetlerimi sunuyorum..
Malum olunduğu üzere parlamentolar modern ulus devletlerle birlikte ortaya çıkan, temsili demokrasinin zorunlu şartları içerisinde ilk öncelikli kurumlar arasında yer almaktadırlar.
Halkın temsil kurumları olarak parlamentolar, egemenliğin belirli bir zümre ya da kişiye değil tüm vatandaşlara ait olduğunun en açık göstergesi ve temel aygıtıdırlar.
Parlamentolar, toplumsal tercihlerin siyaset kurumu aracılığıyla siyasal kararlara dönüştüğü organlardır. Bu yönüyle parlamentolar, halkın iradesinin hayat bulduğu platformlardır.
Parlamentolar, birer temsil, vekâlet ve emanet kurumlarıdır.
-Temsil kurumlarıdır çünkü halkın seçilmiş temsilcilerinden oluşmaktadırlar.
-Vekâlet kurumlarıdırlar çünkü halk kendi kaderini tayin için belirli bir süreyle buradaki seçilmişlere vekâlet vermektedir.
-Emanet kurumlarıdırlar çünkü parlamentolar halkın iradesini emanet almakta ve halkın kaynakları ile halka hizmet sunmakla memur kılınmaktadırlar.
Modern temsili demokrasilerin temel şartı, kamusal politikalara dönüşen siyasal kararların halkın seçtiği temsilciler eliyle ve aracılığıyla alınmasıdır.
Yani kamu adına karar verme ve kamu kaynağı kullanma yetkisi sadece ve sadece seçilmişlerde olmalıdır. Dünyada demokrasilerde aşınma olurken, parlamentolar güç kaybederken, temsili kurumlar teknokratik kurumlarla piyasa güçleri karşısında gerilerken Türkiye’de nelerin olduğuna bakmak gerekmektedir.
Böylece olaya mukayeseli bakıldığında son 10 yılda TBMM’nin itibar ve etkinliğinin nasıl arttığı açıkça görülecektir.
Türkiye’deki her kesimi temsil eden, çoğulcu niteliği üst düzeyde olan bu Meclis Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu organıdır.
Cumhuriyeti bu meclis kurdu, orduyu bu meclis kurdu ve kurtuluş savaşını bu Meclis verdi.
Yani Türkiye Cumhuriyeti bir bürokratik cumhuriyet olarak değil, bir askeri cumhuriyet olarak değil bilakis bir parlamenter demokrasi olarak kuruldu.
Fakat gazi meclis 1923’de dağıtılırken 1950’ye kadar meclisi Müntehib-i Saniler oluşturdu.
Milletin iradesini temsil, TBMM’den alınıp CHP’ye verildi.
Bu kurucu iradeye karşı yapılmış fiili ve hukuki bir darbeydi ve millet buna gerekli cevabı 1950’de “Beyaz Devrim’le verdi.
Millet iradesini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu doktrinini hiçe sayanlar 27 Mayıs 1960’da Atatürkçülük adına Atatürk’ün en büyük eserim dediği TBMM’nin kapısına kilit vurdular.
1960’dan 12 Eylül 2010’a kadar Türkiye fiilen bürokratik oligarşinin egemen olduğu bir dönem yaşadı.
Bu dönemde TBMM sadece ve sadece bürokratik oligarşinin kararlarını meşrulaştıran bir merci olarak işlev gördü veya böyle davranmaya zorlandı.
10 yılda bir tatil ettirilen, sıklıkla muhtıralarla tehdit edilen TBMM adeta bürokrasinin tasdik merci konumuna indirgenmişti.
Anayasa’da “egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” dendiği halde, milletin bu egemenliği yetkili organlar eliyle kullanacağı belirtilmişti.
Bu yetkili organlar bazen yüksek yargı organları bazen de zırhlı tugaylar olabiliyordu.
Türk milleti adına karar verdiğini iddia eden yargı, Türk milletinin % 58’le seçtiği bir başbakanı idama gönderebilmekteydi.
Meclis, eşitler arasında bile birinci değildi.
Yüksek siyaset yani temel siyasal kararlar ile kamusal politikalar TBMM’ne ve dolayısıyla halkın seçtiklerine bırakılmıyordu. Bu durumda alanı daraltılmış sivil siyaset ve TBMM nasıl etkin olabilirdi ki.
TBMM, kurulu düzenin dışına çıkıp siyaset yapmaya çalışınca karşısında 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan ve benzeri müdahale ve tehditler gördü.
Bürokratik oligarşi siyaset kurumuna ve onun en büyük temsilcisi ve aktörü olan TBMM’ye sadece ve sadece belirli hizmetleri yapma rolü veriyordu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
AK Parti 3 Kasım 2002 erken genel seçimlerini müteakip iktidara geldiğinde yapılan anketlerde TBMM’nin güvenilirliği en alt sıralardaydı ve siyasetçilere güven kalmamıştı.
Siyaset bir rant yaratma ve dağıtma mekanizması, TBMM’de bunun platformu haline gelmişti.
AK Parti, her şeyden önce yüksek bir liderlik marifetiyle, siyasal alanı genişletip siyaset kurumuna itibar kazandırırken TBMM’yi de kamusal karar sürecinin merkezine yerleştirdi.
En son 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa değişikliği referandumu ile bürokratik vesayet tarihe gömülürken; TBMM, yüksek siyasetin ve kamusal karar alma sürecinin yegâne belirleyicisi haline getirildi.
TBMM, halktan aldığı emanete, kefalete ve temsile uygun davrandığı ve böyle davranmaya devam edeceğini taahhüt ettiği için halktan itibar görmektedir.
Bu nedenle AK Parti grubu olarak TBMM’nin 2012 mali yılı bütçe tasarısı lehinde oy kullanmayı uygun görmekteyiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum…