2. Gençlik Sempozyumu

2. Gençlik Sempozyumu

AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları Başkanı Fatih Şahin’in 07 Mayıs 2010 tarihinde düzenlenen 2. Gençlik Sempozyumunda yapmış olduğu açılış konuşması.

 

Sayın Genel Başkanım, Başbakanım,
Değerli Genel Başkan Yardımcılarım, MKYK üyelerim,
Değerli Bakanlarım, Milletvekillerim,
Saygıdeğer Hocalarım,
Ülkemizin dört bir yanından Sempozyumumuz için Genel Merkezimize gelen genç arkadaşlarım,
Gençlik sivil toplum kuruluşlarının kıymetli temsilcileri,
Değerli basın mensupları,

Sizleri saygıyla selamlıyor AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları Başkanlığı olarak düzenlemiş olduğumuz 2. Gençlik Sempozyumumuza hoş geldiniz, şeref verdiniz diyorum.

AK Gençlik olarak ülkemizin içinden geçmekte olduğu bu kritik süreçte, bu yılki sempozyumumuzu “Üstünlerin Hukukundan Hukukun Üstünlüğü’ne” başlığı ile gerçekleştiriyoruz.

Sayın Başbakanım, değerli konuklar…

1. Gençlik Sempozyumunu geçen yıl yine mayıs ayı içerisinde yaptık. Geçen yıl gençlik ve gençliğin siyaset içindeki yönelimleri ve yerinin irdelenmesini amaçladığımız sempozyumumuz oldukça verimli geçti.

2.Gençlik Sempozyumunun konusu olarak “Üstünlerin Hukuku’ndan Hukukun Üstünlüğü”ne başlığını belirleyerek, AK Gençlik olarak bu ülkenin değişim ve dönüşüm sürecinde duyduğumuz heyecanı ve bu dönüşüme yön vermek için üzerimize düşenleri yapmaya hazır olduğumuzu ifade etmek istedik.

Bugün AK Gençlik olarak bu ülkenin kutlu yürüyüşünde Türk gençliği adına bir kez daha “biz de varız” diyoruz.

AK Parti Gençlik Kolları olarak gençlerin sadece siyasette değil, hayatın her alanında bir nesne olarak görülmesine karşı net bir tavır aldık.

Genç arkadaşlarımızı siyasette ve toplumsal yaşamın her katmanında özne olmaya davet ettik. Bu yönde parti olarak tarihi nitelikte adımlar attık.

Milletvekili seçilme yaşı 25’e indirilirken bizler de Sayın Başbakanımızın gençlere olan güvenine layık olmaya çalıştık.

AK Parti gençliği adına şu inancımızı bir kez daha sizlerin huzurunda paylaşmak istiyorum: Farklı ideolojilere sahip olmak, farklı bir etnik aidiyeti olmak, farklı bir kültürün veya farklı bir inancın içerisinden gelmek asla bir çatışma veya kavga unsuru değildir.

Aksine bütün bu farklılıklarımız bir zenginlik kaynağımız olduğu kadar, çağdaş standartlarda bir demokrasinin de gereğidir.

Bu bağlamda, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projemiz” de Türk demokrasisi için olduğu kadar, Türk gençliğinin ideolojik kutuplara ayrılmasının bir son bulması için de milattır.

Sayın Genel Başkanımızın bizlere yüklediği bu misyon çerçevesinde AK Parti Gençlik Kolları olarak çalışmalarımızı gençliğin taleplerini giderecek ve Türk gençliğinin daha doğru bir şekilde anılmasına katkı sağlayacak programlar üzerinde yoğunlaştırdık.
Türk Siyasi Tarihi, İdari Yapılanmamız, Demokrasi Kültürü, Siyasal Kimlikler, Siyasi Ahlak, Türk Demokrasi Tarihi, Siyasal İletişim, Ekonomi Politikaları, Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler, Demokratik Açılım, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi çok çeşitli konularda ülkemizin dört bir yanında eğitim programları yaptık, siyasetin sloganla değil bilgi ile yapılması gerektiğini genç arkadaşlarımıza ve teşkilatlarımıza bir kez daha işaret ettik.

Siyasette slogan çağının ideolojilerin gücünün azalması ile azaldığını söylemek mümkün. Cemil Meriç ideolojileri idrake giydirilen deli gömlekleri olarak nitelemiştir. İdeolojiler gerçeği algılamanın, hakikati görmenin önündeki perdelerdir.
Bizler, fikir sahibi, önyargısız ve olayları net gören gençlerin siyasette etkin olması amacıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Ayakları yere basan, yerli düşünen, ithal politikalara prim vermeyen, gerçekçi konuşan, dürüst, ilkeli, erdem sahibi, günü birlik hedeflerle değil, geleceğe dönük hedeflerle motive olan bir siyaset dönemi AK Parti ile başlamış, Türkiye siyaseti artık geri dönülmez bir yola girmiştir.

Artık eski tip siyaset anlayışı ile bu anlayışı temsil eden siyasetçilerin milletimizin önüne çıkabilmesi mümkün değildir. Eski tip siyaset anlayışı, temsilcileriyle birlikte siyasetin dışına itilmiş, bu anlayıştan geriye kalanlar ise “müebbet muhalefete” mahkum olmuşlardır.

Bugün Türkiye nüfusunun %52’si otuz yaşının altındadır. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük potansiyeli genç nüfusudur.

Ancak bu potansiyelin değerlendirilmesi için genç nüfusumuzun gerçek bir nüfuza dönüştürülmesi gerektiği açıktır ve AK Gençlik bu hususta bu zamana kadar gösterdiği mücadeleyi bundan sonra da devam ettirecektir.

Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi “Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışmaya” devam edeceğiz.

Gençlere önem veren, yüzü gence dönük her hareket mutlaka kazanacaktır. AK Parti sadece gençlere önem vermekle yetinen bir parti değil, aynı zamanda gençlere imkan da, görev de, söz de ve sorumluluk da veren bir parti olmuştur.

AK Parti’nin dinamizminin temelinde yatan da budur. AK Parti kendini besleyen gençlerin sözlerini, nefeslerini, taleplerini ana yapıya almaktan, bunlara değer vermekten çekinmemiştir.

Sayın Başbakanım, değerli konuklar…

Demokrasi tarihimiz için AK Parti döneminin önemli bir kavşak noktası olduğunu ileriki yıllarda net olarak göreceğiz, bunları tarihçiler hakkın teslimi anlamında yazacaklardır.

Demokrasiyi fikirlerin tehdit olarak değil, bir gelişme unsuru olarak algılandığı bir sistem olarak görüyoruz.

Demokrasi tehdit oluşturmaz, aksine tehdit olma potansiyeli taşıyan unsurları aynı potada eritir, onları bir zenginliğe dönüştürür.

Ekonomide istikrarı vurgularken, demokraside de, hukukta da istikrarı aynı derecede vurgulamalıyız.

İnişli çıkışlı bir demokrasi ile yol almak zor, hatta imkansızdır. Bunun için demokrasimizin her türlü tehdide ve saldırıya karşı bağışıklık kazanması, sarsılmaz bir hüviyete bürünmesi en büyük arzumuzdur.

Halkın, halk için, halk tarafından yönetildiği bir rejim olan demokrasiye yeni tanımlar yüklemek suretiyle halka rağmen bir demokrasi anlayışı geliştirilmesi elbette imkansızdır ve bu arayışta olanlar çıkmaz bir sokaktadır.
Bununla birlikte milletimizin inançlarının ve değerlerinin siyasetin tartışma konusu veya malzemesi olarak kullanılmasını asla doğru bulmuyoruz, kullananları da tarihin kara sayfalarına havale ediyoruz.

İnançların güvencesi olarak anlam kazanan laikliğin, inançlara tahammül edemeyenlerin maskesi olmasını istemiyoruz.

Vatan-Millet sevgisini kendi tekelinde gören anlayışa karşı çıkıyor ve bu milletin her ferdinin vatan-millet aşkını göğsünde taşıdığına olan samimi inancımızı sürdürüyoruz.

Nitekim AK Parti örneği göstermiştir ki, milletimizin her ferdinin en iyiye, en güzele layık olduğu düşüncesiyle hizmet eden kadrolar, milletimizin gönlünde de yer buluyor, milletimizin desteğine ve hayır dualarına mazhar oluyor.

Sayın Başbakanım, değerli katılımcılar, AK Parti’nin gönül erleri…
Yeni anayasa paketimizle birlikte kritik bir dönemece girdiğimiz bu süreçte, bugün sadece mensubu olmaktan onur duyduğum AK Parti’nin Gençlik Kolları Başkanı olarak değil, aynı zamanda bir hukukçu olarak da düşüncelerimi izninizle paylaşmak istiyorum.

Ünlü alman düşünür Habermas “bir ülkenin politik kültürü en açık biçimde, anayasasına bakılarak anlaşılabilir” diyor.

Ne yazık ki, 12 Eylül’ün ürünü olan 82 anayasası hala yürürlüktedir. Bu zamana kadar yarısının değişmiş olmasına karşın, bu anayasayı ortaya çıkaran şartlar milletimizin hafızasında tazeliğini korumaktadır.

Parti olarak net bir şekilde değişim irademizi ortaya koyduk ve bu konudaki kararlılığımızı hala sürdürmekteyiz.

Bugün gündemde olan değişiklikler Türkiye’nin ayağına pranga olan kronik meselelerin önemli bir kısmını ortadan kaldıracaktır.

Yakın tarihimiz bize göstermiştir ki bu kronik meselelerin büyük bir kısmının altında hukuku şahsi menfaatlerinin bir aracı haline getiren zihniyet yatıyor.
Sempozyumun konusunun “Üstünlerin Hukukundan Hukukun Üstünlüğü’ne” başlığını taşıması da esasen bu düşüncemizin bir tezahürüdür.

Anayasamız kanun önünde herkesin eşit olduğunu düzenlemektedir.

Bunun anlamı, görevi, makamı, inancı, siyasi düşüncesi, ekonomik yapısı ne olursa olsun tüm vatandaşlarımız eşittir. Bunun aksini talep etmek, bunu dillendiriyor olmak her şeyden önce anayasaya aykırılık teşkil edecektir.

Sayın Başbakanım, saygıdeğer katılımcılar…
Ülkemizin önemli hukukçularından rahmetli Ali Auat Başgil 1960 yılında yayımlanan esas teşkilat kanunu adını taşıyan kitabında “kuvvetler ayrılığı meselesine giriş” başlığı altında “iktidarın gayesi”ni güzel bir Türkçe ile açıklıyor.

“Bir memlekette meclisi, hükümeti ve mahkemesiyle emreden ve yasaklar koyan bir otorite niçin vardır?” Diye soran Başgil, buna cevap olarak “o memleket insanlarının mesut yaşamalarını mümkün kılmak için” demektedir.

Bugün kuvvetler ayrılığı prensibi çevresinde çok ilginç tartışmalar yaşanmaktadır.

Kuvvetler ayrılığı derken her bir kuvvetin yani erk’in tamamen bağımsız, diğer erkleri yok sayacak bir tavra girmesini kimse kastetmiyor.

Kuvvetler bir şekilde birbiri ile çeşitli köprü kurumlar, makamlar ve kişiler üzerinden irtibat kurmaktadırlar. Burada vurgulanması gereken kuvvetler ayrılığı yanında kuvvetler ahengidir.

Kuvvetlerin ayrılığından bahsederken, kuvvetler içinde en duyarlı olması gereken adalet dağıtıcı rolünü alan yargının bağımsızlığı kadar, tarafsızlığının sağlamasının da özel olarak dikkat çekilmesi gereken bir nokta olduğu konusunda büyük bir mutabakat mevcuttur.

Çağdaş sistemlere paralel olarak bizim hukukumuz bugün yargısal denetim mekanizması ile yerindelik denetimi değil, hukukilik denetimini öngörmüştür.
Yani bir yargı yeri bir yürütme icraatını denetlerken hukuka uygunluk açısından denetleyebilir, yoksa verimli olup olmayacağı yargının görev alanı dışındadır.

Ne yazık ki bu anlamda ülkemizde yargı, zaman zaman yürütmeden fonksiyon gaspı yapmış, yürütmenin alanını daraltmış, yasamanın üstünde bir konuma yerleşmeye çalışmıştır.

Adalete güvenin sarsılması demek, devlete güvenin sarsılması demektir. Halkın adalete ve hukuka güveninin azalması son derece tehlikelidir. Ne yazık ki, kurumların bizzat kendi mensupları kendi kurumlarına olan güveni sarsacak işlem, söz ve eylemler içindedirler.

Kişisel hesaplar ile devletin işlerinin, ideolojik kaygılarla hukukun önceliklerinin, farklı hesaplar ile adaletin tecellisinin önüne geçilemez.

Toplumsal düzen ve barış, ancak, adalet sayesinde varlık ve süreklilik kazanabilir. İnsan hakları, evrensel değerler ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan çağdaş bir hukuk devleti olmanın önkoşulu; güven veren ve etkili işleyen bir adalet sistemine sahip olunmasıdır.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturduğuna dikkati çekmek istiyoruz. Bağımsızların taraflı olması kabul edilebilir bir durum değildir.

Yargının tarafsızlığının en önemli araçlarından biri de yargı bağımsızlığı ilkesidir. Yargı bağımsızlığı hukuk devletinin ön koşulu ve adil yargılamanın temel garantisidir.

Yargı bağımsızlığı bir kast ayrıcalığı olmayıp yürütülen hizmetin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Buradaki temel amaç yargıcın karar verirken tarafsızlığını ve özgürlüğünü sağlamaktır.

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanabilmesi, devlet kurumlarından ve her türlü baskı gruplarından gelebilecek dış müdahaleler ile yargının kendi içinden gelebilecek iç müdahalelerin bulunmamasına bağlıdır.

Bilindiği üzere toplumun huzur ve barış içinde yaşayabilmesi, sosyal ve kültürel gelişmesini sürdürebilmesi; eksiksiz ve zamanında işleyen ve çağın ihtiyaçlarını karşılayarak toplumun yargıya güven duymasını sağlayan bir adalet sistemi ile mümkündür.

Sayın Başbakanım,
Bizler bu zamana kadar başka ülkelerin, başka liderlerin başarı hikayeleri ile büyüdük.

Ancak şimdi sizin yazdığınız başarı hikayelerini örnek alıyor, sizin liderliğinizde geleceğe daha umutla bakıyoruz.

Bu vesile ile size Türk gençliği adına bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz.

Sizin söylediğiniz gibi büyük hedefler büyük gayret ister…
Biz ülkemizi seviyoruz ve bu yolda her zaman ve her şartta üzerimize düşenleri yapmaya devam edeceğiz.

Sizin bize yüklediğiniz tarihi misyonu başarıyla yerine getirmek için azimle, kararlılıkla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Zira bize ne durmak, ne de yorulmak yakışır; bize çalışmak yakışır.

Hazreti Mevlana “yerinde sayanlar yürüyenlerden çok patırtı eder” diyor.
Biz asla yerinde sayanlardan olmayacağız.

Sayın Başbakanım, Kıymetli Konuklar, Erdemli Siyasetin Genç Temsilcileri,
16 mayıs 2010 pazar günü İzmir’de Halkapınar Kapalı Spor Salonu’nda yapılacak 9. Gençlik Şöleni’nde bulaşmak ümidiyle sizleri saygı ile selamlıyor, davetimizi kabul edip programımızı teşrif eden konuklarımıza bizimle bir arada bulundukları için teşekkür ediyorum.